HACI BEKTAŞ VELİ
Hacı Bektaş Veli, Osmanlı
İmparatorluğunda XIV. yüzyıldan itibaren, sosyal ve siyasi bakımdan büyük
etkinliği olan, II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı ile birlikte kapatılan,
Abdülaziz zamanında tekrar canlanan ve 25 Kasım 1925 tarihinde Tekke ve
Zaviyelerin kapatılmasına kadar devam eden Bektaşi tarikatının piridir. Hacı
Bektaş Veli'nin harcını kardığı Alevi-Bektaşi anlayışı, Anadolu’nun yanı sıra
Balkanlar, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Kosova, Makedonya, Gül
Baba türbesinin bulunduğu Macaristan'ın Budapeşte şehrinden Azerbaycan'a kadar
bir çok yerde kabul görmüş ve benimsenmiştir.
Hacı Bektaş Veli'nin
düşünce ve öğretisinin yayılması, ölümünden çok daha sonra, 14.yüzyıl
başlarında kurulan tarikatının, 16.yüzyıl başlarında etkinlik kazanması ile
olmuştur. Hacı Bektaş Veli, hakkında anlatılan söylencelerle, tarihsel
gerçekliklerden kopuk olarak yaşatılmıştır. Kendi döneminde tanınmaktadır ve
Mevlana, Baba İlyas, Ahi Evren’le çağdaştır. Kaynaklar bu dönemin ünlülerinin
ilişkilerini mistik bir dille anlatırlar. Döneme ait bilgiler aktaran
Aşıkpaşazade, Eflâki, Elvan Çelebi, Vasiti gibi yazarlar, Hacı Bektaş’a ait
bilgilere yer vermişlerdir. Ölümünden sonraki yıllarda, hakkında “Vilayetname”
düzenlenir. Adına tarikat kurulur. Mevlevi inançlı Eflâki’nin, Hacı Bektaş
Veli’yi kendi tarikat önderleriyle kıyaslayarak, küçük düşürücü öyküler
anlatması, dönemin mezhep ve tarikat bağnazlığından kaynaklanmaktadır. Alevi -
Bektaşilik’le ilgili belge ve kaynakların yokedildiği de, tarihsel bir
gerçektir. Bu durum da, Hacı Bektaş Veli’ye ilişkin, sağlıklı bilgilere
ulaşmamıza engel olmuştur.
Hacı Bektaş Veli'nin
doğumu, ölümü, kim tarafından eğitildiği, Anadolu'ya tam olarak hangi tarihte
geldiğine dair kesin bilgiler bulunmamaktadır. Hakkında bilgi veren en eski
kaynaklardan biri olan Vilayetname’de, Hacı Bektaş Veli, Hz. Ali’nin soyundan
yedinci İmam Musa Kazım nesline bağlanarak, soy seceresi hakkında şu bilgi
verilmektedir. “Hacı Bektaş Veli, Seyyid Muhammed İbrâhim-î Sânî, Seyid
Mûsa’î-Sânî, İbrâhim Mükerrem el-Mücâb, İmam Mûsâ Kâzım." Ancak bu
silsilenin doğruluk derecesi de tartışma konusu olmuştur. Hz. Ali ile Hacı
Bektaş Veli arasındaki şahısların azlığı nedeniyle, silsilede noksanlık veya
kopukluklar olabileceği ileri sürülmüştür.
Hoca Ahmet Yesevi
tarafından yetiştirilip Anadolu’ya gönderildiği iddialarına karşılık,
yaşadıkları dönem göz önünde bulundurulduğunda, 1166’da ölen Ahmet Yesevi ile
1209-1271’de yaşayan Hacı Bektaş Veli'nin aynı zaman diliminde yaşamadıkları
açıktır. Yaygın olan kanaate göre, Lokman Perende’nin himayesinde ve Yesevilik
öğretisinin etkin olduğu bir ortamda yetişmiştir. Vilayetname’de, Hacı Bektaş
Veli’nin Anadolu’ya gelişi şöyle aktarılmaktadır. “Kürdistan’da bir kavmin
içinde bir zaman eğleşir.(……) O kavmi kendisine bağlar.(……) Rum ülkesine yürür.
Elbistan’da Ashâb- ı Kehf mağarasına uğrar. Orada erbain çıkarır. Kayseri’ye
doğru yola çıkar.(……) Rum ülkesine Zülkadirli ilinde Bozok’tan girer.
Sulucakarahöyük’e iner”. Horasan ve Erdebil’de aldığı tekke eğitimi, Anadolu'ya
geliş yolu ve Anadolu'da bulunduğu yerler dikkate alındığında, Hacı Bektaş
Veli, Yesevilik, Melamilik, Batınilik, İsmaililik, Ahilik, Babailik,
Mevlevilik, Kalenderilik gibi dönemin inanç ve anlayışlarını, yakından tanıyor ve
biliyor olmalıdır.
Baba İlyas'ın torununun
oğlu Elvan Çelebi (Ölümü:1359) tarafından yazılan ve Baba İlyas'ın söylencelere
dayalı yaşam öyküsünün anlatıldığı Menâkıbu'l-Kudsiyye fî
Menâsıbı'l-Ünsiyye'de, Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas'ın halifeleri arasında
sayılmaktadır. Aynı eserde, 'Baba Resûl' ile Baba İshak'ın değil Baba İlyas'ın
anlatıldığı görülmektedir.
Eflâkî'nin
718(1318)-754(1353) yılları arasında yazdığı, Menâkıbu'l-Ârîfin adlı kitabı da,
Hacı Bektaş Veli'nin, Rum beldesinde ayaklanmaya sebep olan Baba Resûl'ün
halîfe-i has'ı (gözde müridi) olduğunu ifade ederek, bu bilgiyi
doğrulamaktadır. Eflâki, Hacı Bektaş Veli'nin "ârif ve yakîn'e" ermiş
olduğunu, fakat İslam'ın kurallarına uymadığını belirtmektedir. Eflâkî, Hacı
Bektaş adını üç yerde kullanmakta ve büyük atası Baba İlyas'ın altmış halifesi
arasında saymaktadır.. Baba İlyas'ın altmış halifesi arasında, Osman Gazi'nin
kayınpederi Ede Bâlî'nin de olduğunu, Eflâkî'den öğrenmekteyiz.
Tarihçi Âşıkpaşazâde'nin
(Ölümü:1481) 1478'de yazdığı Vekayinâmesinden, Hacı Bektaş Veli'nin kardeşi
Menteş ile Horasan'dan gelerek, 1240 yılındaki Babai ayaklanmasının öncüsü Baba
İlyas'ın yanında yerlerini aldıklarını öğreniyoruz. Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya
gelmesini beyan edeyim” diye başlayan Âşıkpaşazâde'nin anlatımı şöyle: “Bu Hacı
Bektaş Horasan’dan kalktı. Bir kardeşi vardı, Menteş derlerdi. Birlikte
kalktılar. Anadoluya gelmeye heves ettiler.. O zamanda Baba İlyas gelmiş,
Anadolu’da oturur olmuştu. Meğer onu görmek isteğiyle gelmişler. Onun dahi
hikayesi çoktur. Hacı Bektaş kardeşiyle Sivas’a, Sivas’tan Baba İlyas’a
geldiler. Oradan Kırşehir’e, Kırşehir’den Kayseriye geldiler.. Hacı Bektaş
kardeşini Kayseri’den gönderdi. Vardı Sivas’a çıktı. Oraya varınca eceli
yetişti onu şehit ettiler..”
Baba İlyas'ın örgütlediği,
Baba İshak'ın yönettiği 1240'daki Babai ayaklanmasında Sivas'da öldüğü
anlaşılan Menteş ile kardeşi Hacı Bektaş Veli'nin yollarının, ayaklanmadan önce
ayrıldığı; Hacı Bektaş Veli'nin Babailerin kırımı ile sonuçlanan, Malya
Ovası'ndaki savaşa katılmadığı ve Sulucakarahöyük'e (Hacıbektaş'a) geldiği
anlaşılmaktadır.
Aşıkpaşazade'ye göre, Hacı
Bektaş Veli kendinden geçmiş bir meczub idi. Tarikatı ve müridleri yoktu. Hacı
Bektaş Veli'nin; Aşıkpaşazade'nin Hatun Ana dediği (Vilayetnamede Kutlu Melek -
Fatma Ana - Kadıncık Ana isimleri ile anılan), manevi bir kızı olduğunu;
tasavvuf öğretisini ve kerametlerini ona emanet ettiğini; Hatun Ana'nın da
bunları Abdal Musa'ya aktardığını, Aşıkpaşazade'den öğreniyoruz. Bu bilgiyi,
Abdal Musa Vilayetnamesi de doğrulamaktadır. Bu bilgiler, o çağdaki
"kadının", erkek müridi olacak kadar, yüksek bir statüye sahip
olduğunu göstermektedir. Vilayetname'deki anlatımlar da, İslami dönemdeki
kısıtlamalardan önce, kadının sosyal yaşamda etkin bir yerde olduğunu ortaya
koymaktadır. Meclislerde erkeklerin yanında yer almakta ve yabancı konuklara
hoş geldin diyebilmektedirler.
Vilayetname'de, Hacı Bektaş
Veli'nin Osman Gazi'ye kılıç kuşatıp Elif Tac giydirdiği yazılı ise de, Aşıkpaşazade
bu konuda açık ve kesin bir bilgi vererek, Hacı Bektaş Veli’nin Osmanlı
Hanedanından kimse ile görüşmediğini açıkca ifade etmektedir. Aşıkpaşazade,
Eflâkî ve Elvan Çelebi'nin anlatımları ile Hacı Bektaş Veli Türbesinden gelen
ve Ankara Kütüphanesinde korunan, Ciritli Derviş Ali (Resmî Ali Baba)
tarafından 1176(1765)'da kopya edilmiş Vilayetnamede, Hacı Bektaş Veli'nin
606(1209/1210)'da doğduğu, 63 yıl yaşayarak 669(1270/1271)'de öldüğüne dair
verilen bilgi örtüşmektedir. 1281'de, 23 yaşındayken Kayı Boyu'nun yönetimini
üstlenen Osman Gazi'ye, Hacı Bektaş Veli'nin kılıç kuşatıp Elif Tac
giydirmesinin, Hacı Bektaş Veli ile ilişkilendirilen Yeniçeri Ocağının
kurulmasından sonra, Vilayetname'ye eklenmiş olabileceğini düşündürtmektedir.
Hacı Bektaş Veli’nin
çocuklarının olup olmadığı, Alevi ve Bektaşiler arasında ihtilaf konusu
olmuştur. Ortaya atılan farklı iki iddia vardır. Çelebiler, Hacı Bektaş
Veli’nin Fatma Nuriye veya Kadıncık Ana (Kutlu Melek)'dan Seyyid Ali Sultan
(Timurtaş) adlı bir çocuğun dünyaya geldiğini, kendilerinin de bu soydan
olduklarını iddia etmektedirler. Babağan (Babalar) kolu ise, Hacı Bektaş
Veli’nin mücerret kaldığını, dünyadan da mücerret olarak göçtüğünü iddia
etmektedirler. Bu grup mensuplarına göre, bugün Hacı Bektaş Veli’nin evladı
olarak bilinenler, Pir’in Kadıncık Ana’dan gelen nefes (yol) evladlarıdır.
Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir İli’ne bağlı Hacıbektaş İlçesi’nde bulunmaktadır.